Üstelik Alaçatı sırtlarında İmbat’a karşı,
Ne enfes bir gün batımı yaşanıyordur şimdi…
Erguvan renkli akşamüstlerine de dargınım
Neden diye sorma biliyorsun
Senin titreşimlerin yok madem
Renklere de dargınım
Seslere, kokulara da…
Hani benim gül kokulu sabahlarım
Erkenci hayallerimin skalasında
Hep gizem, hep sevda.
Tek senin resmin asılı duvarımda
Hep senin gülüşün saklı
Farklı düşleri teptim, dağıttım
Sen yoksun madem
Yaşam da yok, kâinat da, ölüm…
Huzur, sevdanın ikiz kardeşi belki
Serin, aldatıcı, yavaşça öldüren
Tutsak yaşamakları aranılır kılan
Kıldan ince, kılıçtan keskin belki
Ama beklenilen
Kana kana içilen!
Madem yoksun sen
Huzurda yok,
Erguvan renkleri doğanın.
Serin, aldatıcı ve usulca öldüren!
Gene de
Erguvan renkleri mora çalan
Bir akşam vakti
En iyisi yok olmak!
Şiir kurşunuyla vurulmak
Ve günahsız bir çocuğun
Masum düşlerinde yeniden var olmak…